25 Mayıs, 2014

Martin Luther'in Fıtratı

Bu yazı ilk hikaye denememdir, Tarih ödevi olarak Martin Luther ile ilgili bir hikaye yazmak amaçlanmıştır.

Yıl 1517, Almanya'nın tüm Avrupa Devletleri'nde olduğu gibi din adamlarınca yönetildiği zamanlarda Wittenberg Kilisesi'nin arka sokağındaki derme çatma evinden bir adam çıktı. Muhtemelen günlerdir ağzına bir lokma dahi koymamış, kirden yüzü görünmez hale gelmişti. Hergün yaptığı gibi kilisenin önünden geçerek; bir zamanlar kendi toprağı olan ancak şu sıralar kilise tarafından el konulmuş arazisine giderek çalışacaktı. Eğer cesur bir adam o gün herkesten erken uyanıp, Wittenberg Kilisesi'nin kapısına 95 maddelik bildiriyi asmasaydı, yüksek ihtimalle hayatının sonuna kadar köle gibi çalışıp gidecekti...
Neredeyse kendi ümitsizliğinden etrafına bakmayı unutan bu adam; kilisenin önünde büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Kilisenin çam yeşili kapısında uzun bir kağıt, etrafında gözleri hayretle açılmış insanlar vardı. Umursamaz ve yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledi. Asılı duran metinde; tanrı ile kul arasına kimsenin giremeyeceği, papa ve din adamlarının af yetkisine sahip olmadıkları, ölümden sonra kurtuluşa erişmek için imanın yeterli olacağı yazıyordu. En azından yarım yamalak okuma yazması ile bu kadarını anlayabilmişti. Bu bildiriyi asan adamın isminin "Martin Luther" olduğu ağızdan ağıza yayıldı, en son kilisenin kulağına kadar gitti...

Herkesin beklediği gibi kilisenin kararı netti: Martin Luther aforoz edilmişti. Bildirinin asıldığı gün olaylar hakkında fazla düşünmeyen, hayattaki hedefi çocuklarını ve karısını doyurmaktan ileri olmayan bu adam için; Martin Luther'in aforoz edilişi de çok bir anlam ifade etmiyordu. Aynı şekilde Martin Luther'in aforoz kağıdını halkın önünde yırtıp atması ve kilisenin Luther'in yakılarak öldürülmesi emrini vermesi onun için çokta önemli değildi. Fakirliğinin, yoksulluğunun, çocuklarından birinin veba salgını sonucu ölmesinin sebebi kilise değildi. Tanrı öyle istemişti ve olmuştu, kendi "fıtrat"ında bu vardı ve yapacak bir şey yoktu.
Ne var ki Martin Luther öldürülemedi. Saksonya dükü Frederik, Luther'i şatosunda sakladı. Luther bu zaman zarfında incili Almancaya çevirdi ve reform hareketini başlattı.

Aradan geçen kırk yılın ardından, sonunda bu fakir adamın kendine ait bir evi ve arsası vardı. Ancak bunların hepsinin Luther'in başlattığı reform hareketi sonucu gerçekleştiğinin farkında değildi. Tanrı böyle istemişti ve olmuştu. Demek ki türü yüzyıllar boyu sürecek, tek derdi yaşam sıkıntısı olan ve dinler tarafından kukla gibi oynatılan bu insan türünün "fıtrat"ında her şeye boyun eğmek vardı...


Taflan Deniz
25.05.2014