.jpg)
House'un bolca eleştiri alan final sezonunda ki en büyük hatanın Lisa Cuddy'i göndermek olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Yedi sezon boyunca House - Cuddy ikilisi üzerinden yürüyen bir dizinin, en çok beklenti alan son sezonunda Cuddy'siz kalmasını anlayabilmiş değilim.
Ekibe son sezon dahil olan Park karakterine ise söylenecek söz bile bulmakta zorlanıyorum. Senaristler ancak bu kadar gereksiz bir karakter yaratabilirlerdi. 'House' ismine yakışmayan bir karakter, yakışmayan bir oyunculuk izledik. Foreman'ın baş hekim olması fikri başta bana cazip gelmiş olsa da, sonradan ekipteki eksikliğini bolca hissettim.
Final bölümüyle ilgili olaraksa, keşke House'un cenazesinde Wilson arkasından sövmeye başlamasaydı diyorum. Keşke herkes üzüntü içerisinde göz yaşları dökerken dizi sona erseydi. Mutlu bir son olmayacaktı belki, ancak yıllar boyu hatırlanacak bir son olacaktı. Kutner'ın ölüm bölümü, beni dizi finalinden çok daha fazla etkiledi. Yedi sezon "baş yapıt" seviyesinde taşınan sezonun son sezonda çöküşünü izledik. Yinede House benim için her zaman çok farklı bir yerde olacak, hiçbir dizinin-filmin ulaşamayacağı bir yerde. 'Everybody Lies, People Don't Change' sözleri ise asla unutulmayacak.
Sırada The Walking Dead var. Zombili, vampirli bütün yapımlardan nefret eden beni, kendisine bağladığına göre bu yapımda bir iş var arkadaş. Henüz final sezonuna girmediğimiz için, ilk ve ikinci sezon üzerinden bir şeyler çiziktireyim diyorum..
Birinci sezon finalini çok iyi bulmuştum. Tam rahat ettik derken tekrardan yollara dökülmeleri, patlamalar vs. Ardından geldik ikinci sezona. Uyuya uyuya izlediğim, çiftlikte geçen ikinci sezon.. İkinci sezon finalinde muhteşem bir geri dönüş yapmamış olsaydı, üçüncü sezonu izlemeye devam eder miydim bilmiyorum. Çatışma sahneleri kusursuz yapılmıştı, teker teker kaçmaya çalışmaları. Andrea'nın arkada kalması, Shane'in hakkı rahmete kavuşması, ölü kız Sophia ve daha fazlası, gerçekten güzel bir sezon finaliydi. Rick artık ipler benim elimde dedi, bizde uzun ip belimizde, baltalar elimizde onlarla beraber ormana girdik. Üçüncü sezon finalinin de aynı güzellikte olacağı umutlarımla.. Sıradakii!
Game of Thrones, dırırırım. Günümüzün yüksek puanlı yapımlarından birisi olan dizimiz, diğer dizilerden farklı olarak sezon finallerinde çok bir şey değiştirmedi. Zaten normal bölümleri o kadar üst düzeydi ki, sezon finallerine fazla bir yük düşmüyordu. İlk sezon Edward Stark'ın ölümü ile sarsıldık hepimiz. Kızlarının gözlerinin önünde vurdular kafasını. Birisi sarayda küçük prensin yanında kalmaya zorlandı, diğeri ise kaçtı. İlk sezonun bize öğrettiği en önemli söz ise şuydu, "not today."
İkinci sezon işler kaos ortamına girdi. Kaos ortamı derken, tam olarak "taht oyunları"nın içine girmiş bulunduk. Bir yandan büyüyen ejdercikler, bir yandan paralar-kadınlar, bir yandan ünvanlar.. Savaş sahneleri ise ayrı bir muazzamdı. Son bölümde gördüğümüz ak gezegenler ile gözlerim ekrana yapışıp kaldı. Bekliyoruz çıkacağı zamanı, 31 Mart'ı, bu yapımın sırtı kolay kolay yere gelmez.
Not: Kitabını okumanızı tavsiye ederim. Dizi gayet işlenmiş durumda ancak kitabın tadı çok daha farklı.
House of Anubis, ah şu gençlik dizileri. Oturdum ve iki günde tüm diziyi bitirdim. Çok mu kaliteliydi? Hayır. Çok mu esrarengizdi? Hayır. "Ee peki neden izledin o zaman?" diye soracak olursanız kızları fena değildi..
Bir iki kelime de kötü kimyacımız için yazalım. Breaking Bad'den bahsediyorum tabi ki. Çocukluktan beri kimya fanatiği bir adama bu diziyi verirseniz tabi ki bir günde suyunu çıkarana kadar izler..
Sezonlara teker teker yorum yapmaya gerek yok. Zira her sezon kendine özgü bir güzelliğe sahip. Kanserli öğretmenimizin profesyonel olma yolunda yaptıkları seyretmeye değerdi, "Yo, b*tch" kelimeleri ile tandığımız Jesse'ye ise kelimeler bulmaya zorlanıyorum. Bryan Cranston (Walt) hayatının rolünü oynaya dursun, Aaron Paul'un Emmy'de söylediği sözle veda ediyorum size, "Yo, emmy b*tch!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder