24 Mayıs, 2013

Suçluluk Duygusu Üzerine

Üzerine çokça kitaplar yazılmış, filmler çekilmiş bir konudur "suçluluk". "Suçluluk bir duygu mudur, eylem midir?" diye tartışmak gerekir öncelikle. Çünkü "suçluluk" başlığı altında hissedilen hiçbir şey, eylemsiz gerçekleşmemiştir. Rus yazar Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" adlı başyapıtının ana karakteri Raskolnikov'un tefeci kadın Alyana İvanovna'yı öldürmesi gibi..

"Bu dünyada şampanya gibi kan dökülüyor, bunu yapanlara ise kahraman gözüyle bakılıyor. İnsanların tepesine bomba atmak benim yaptığımdan daha saygın bir şey değil." diyor Raskolnikov. Kıyaslama yapılacak olursa ölmeyi dünyada ki çoğu insandan daha çok hak eden birisini öldürmüşte olsa, hatta arkasında hiçbir iz bırakmamışta olsa suçluluk duygusu onun peşini de bırakmamıştı. 

Büyük paralara sahip, kötülük yapan 'haşereler" dünyaya hükmederken, suçsuz insanların hergün ölmesi adil değil. Fakat ölenlere yaşama hakkı veremeyeceğimiz gibi, gözü parayla bulanmış insancıkların ölmesi kararınıda veremeyiz. İşte bu kararı vermeye başladığımız zaman, boğazımıza kadar çamura batmışız ve o haşerelerden hiçbir farkımız kalmamış demektir.

Yakın zamanda izlediğim "Uçuş (Flight)" filminde Kaptan Whip'in sıradışı çabalar sonucu düşmekte olan bir uçağı yere indirmesi ve yüzlerce insanı kurtarması durumu anlatılıyordu. Uçaktan sadece altı ceset çıkarken suçlar Pilot'a atılıyor, uçağın düşme sebebi alkollü uçak sürmesi olarak gösteriliyordu. Alkol almasıyla uçağın düşmesi arasında hiçbir alaka bulunmamasına karşın, Pilot Whip daha fazla yalan söylemek istemediği için aslında işlemediği bir suçu kabul ediyor ve hapishaneye gönderiliyordu. "İşte şimdi özgürüm" diyordu önünde saygıyla eğilesi adam, "şimdi özgürüm."


Suçluluk duygusunun bir özelliği de, herkesin bu duyguya sahip olmamasıdır. Neredeyse "hak ediyor" denilecek birini öldürmüş insanlar suçluluk duygusuyla boğuşmaktan uyuyamaz hale gelirken, insan olarak nitelendiremeyeceğim canlılar milyonların ölümüne sebep olurken hiçbir suçluluk duygusu hissetmez.


"12 Angry Men" adlı bir sinema başyapıtında, bir çocuğun "suçlu mu, suçsuz mu" olduğuna karar vermek için on iki kişiden oluşan jüri seçilmiştir. Sadece bir mimar çocuğun suçsuz olduğunu söylemiştir. Kurallara göre jürinin hepsi aynı oyu kullanmadığı sürece duruşma sonuçlanmayacaktır. Kanıtların hepsi çocuğun katil/suçlu olduğunu gösterirken neden suçsuz olduğu sorulduğu zaman, 8. Jüri (Mimar) şöyle bir cevap verir : "Suçlu değil demiyorum, bir çocuğu ölüme yollamak bu kadar kolay mı diyorum."

Dünya halen yaşanacak bir yerse, bunun sebebi halen içinde iyilik yapma hevesi olan insanlar sayesindedir. Siyasetçiler, milyarderler insanlıklarını kaybetmeye devam etsinler, daha yapacak birçok insani hareket var.


"İyilik yapmaya devam et.. Karşındaki o iyiliğe layık olmasa bile, sen o iyiliğe layıksın.."

-Ernesto Che Guevara.


Taflan Deniz
24.05.2013

02 Mayıs, 2013

Geleceğimizi KarARTma!

Lisede okuyan ve resim-müzik derslerini seven hiçbir arkadaşım olmadı dokuz yıllık öğrencilik hayatım boyunca. Burada ters giden bir şeyler olmalı mantığıyla yola çıkarak bu yazıyı yazma gereksinimi duydum. Bize iki çizgi çizmesini öğreteceksin derken "geleceğimizi karARTma!"

Öncelikle iki dayım da sanatın içinden insanlarken sanatı sevmemek gibi bir durumum söz konusu bile değil. Sanatın çoğu zaman bilimden daha önemli bir yere sahip olduğunu düşünürüm zaten. Ancak sormam gerekiyor ki, bizim okullarda "Müzik - Resim" isimleriyle işlediğimiz dersler bize sanatı mı öğretiyor? Her 23 Nisan'da, 19 Mayıs'ta günün anlam ve önemi ile ilgili resimler çizdirmeye çalışmanın sanatla uzaktan yakından hiçbir alakası bulunmamaktadır. Amacı sayısal-sözel bir meslek sahibi olmak olan, resim ile ilgili hiçbir hedefi bulunmayan çocuklara yaptıkları kötü resimler yüzünden düşük notlar vermek ile de sanatın hiçbir alakası yoktur. 

Sanat bunlar değildir. Sanat ; hayatı boyunca sokaklarda yaşamış çocukların ellerini boyalara batırıp resim yapma çabasıdır. Sanat ; kulakları duymayan insanların müziği hissederek dünyanın en iyi bestelerini yapmalarıdır. Sanat ; hayatta ki her şeyin bir öznelliğe sahip olmasıdır. "Ben nesneleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi boyarım." diyor Picasso. Tüm dünyanın resimlerine hayran olduğu adamında doğru düşünceleri vardır değil mi ama?

Bizim haftada bir saat katlanmak zorunda olduğumuz bu gereksiz derslerden yüksek not alabilmenin iki yolu vardır. Birinci yol çizime karşı yetenekli olmak ve bütün resimleri zamanında teslim etmektir. İkinci yol ise öğretmeninize yalvarmanız, kişiliğinizden vazgeçmenizdir. Aslında bu dersten yüksek not almak hiçbir öğrencinin umrunda bile değildir ancak önünde büyük hedefleri varsa, not ortalamasını yüksek tutmak zorundadır. Bu şarta göre, çocuk ya hedeflerinden vazgeçecektir ya da kişiliğinden. Bunun tek sebebi egoist öğretmenlerinin sanatı 23 Nisan resimleri çizdirmek olduğunu sanmasıdır.

"Ne zaman kişiliğinden taviz verirsen, işte o zaman kendini göl kenarında pazarlıyorsun demektir."

-Charles Bukowski.
Taflan Deniz

02.05.2013