24 Haziran, 2013

Celtics'in Dört Yapraklı Yoncası

Clippers'ın 21 MD (3 yıllık) + 2015 yılı korumasız draft hakkını feda etmesi üzerine Boston Celtics'in dokuz yıllık emektarı Doc Rivers, Los Angeles yolunu tuttu.
Bilirsiniz her spor dalında yaptığın işin ehli adamlar vardır. İş teknik kısma döndüğü zaman ise futbolda akla gelen ilk isimler nasıl Alex Ferguson, Jose Mourinho ise basketbolda da Doc Rivers, Phil Jackson gibi isimlerdir. 


Şanssızlık

Doc Rivers, Celtics başında geçirdiği dokuz yıl içerisinde sadece bir NBA şampiyonluğu kazanabildi. Aslında bu kötü bir oran değil. Hatta 22 yıl sonra Celtics'e şampiyonluk yaşattığı düşünülürse hiçte yabana atılacak bir oran değil. Fakat işin içine üç defa konferans finalinde, bir defa da finalde kaybettikleri düşünülünce "şanssızlık" kelimesi gayet uygun düşüyor. Tüm inanışlarda "şans" getirdiğine inanılan dört yapraklı yonca yerine sırtlarında üç yapraklı yonca olduğu için mi bu kadar şanssızdılar? İronik.


Yapılan bu takas iki taraf içinde gayet olumlu sonuçlar doğurdu. Yeni bir düzen kurmak isteyen Boston Celtics için Doc Rivers dönemi kapanmaya başlamıştı zaten. Bunun üzerine 21 MD ve 2015 yılı draft hakkı eklenince tadından yenmez bir duruma dönüştü. Clippers'ın ise Chris Paul'u takımda tutmak için bu hamleyi yaptığını düşünüyorum. Sürekli olarak Howard ile beraber oynamak istediklerini belirten yıldız oyun kurucuyu takımda tutmanın en iyi yollarından birisi Doc'ı başa getirmekti. Her sezon şampiyonluk favorilerinden gösterilmelerine rağmen play-off'ta ki başarısızlıklarının şans sebebiyle olmadığının anlaşılması üzerine teknik bir değişim yerinde oldu. Seneye play-off'lara girmeden önce ligi kasıp kavurur, ardından ilk turdan elenirlerse "Rivers Laneti" dedikoduları dolanmaya başlar benden söylemesi.

Mola Faktörü


Şu ana kadar çalıştığı bütün oyuncular Rivers'ın molalarda skor ne olursa olsun sakin olduğunu ve oyunu değiştirmeye çalıştığını söylemişlerdir. Lakers'a karşı 24 sayı geriden gelip maçı kazanmaları da buna güzel bir örnektir.
Molalarda bir şeyleri değiştirmeyi çok iyi biliyordu doktor. İşin ilginç tarafı ise NBA'de en yaratıcı mola alan koçlardan birisi olmasında yatıyor. Sahaya fırlayarak mola almaları bir yana, sekiz saniye süresi biterken sahaya dalması bir yana. Her yanıyla renkli bir kişilikti Doc. Verdiği demeçler, yaptığı hareketler olsun. Bu konuda bir Gundy değildi belki ama skor ne olursa olsun takımın başında Rivers varsa, her an her şeyin olma ihtimali vardır.


Taflan Deniz
24.06.2013

23 Haziran, 2013

Pota Altı Gerçekten Bosh

Miami şampiyonluğunu ilan edeli daha bir hafta olmamışken ortalıkta takas haberleri dolanmaya başladı bile. Kuşkusuz geldiği günden beri istenileni bir türlü veremeyen Chris Bosh'un takımdaki geleceği belirsizliğini koruyor. İki senedir ligi domine etmiş kadroyu bu denli kapsamlı bir hamle ile bozmak ne kadar doğrudur tartışılır ancak Bosh'un özellikle final serisinde görüldüğü üzere 5 numara oynadığı zamanlarda pota altı gerçekten "Bosh".

Rus Ruleti

Yetenekleri, potansiyeli tartışılmaz bir oyuncu Bosh. NBA'de kendisini kanıtlayalı zaten birkaç yıl oluyor. Normalde 4 numara pozisyonunda oynayamasına rağmen geçtiğimiz sezon sık sık 5 numara pozisyonunda da oynamaya çalıştı. Yeterince iri olmaması ve sert bir oyun stiline sahip olmaması sebebiyle pota altında büyük açıklar verdi Miami savunması. Eğer takımınızda Lebron, Wade, Andersen gibi oyuncular varsa bunun etkisini diğer takımlara nazaran daha az yaşıyorsunuz ancak önemli maçlarda sorunlar patlak veriyor. Diğer maçlarda kötü savunmasını hücum gücüyle kapatmış olmasına rağmen serinin son maçında Chris Bosh 0 sayıyla oynadı. Yanlış duymadınız 0-5 FG, 0-1 3PT ile SAS-MIA serisinin yedinci maçını sayı atamadan tamamladı. Tanrıya dua etsin ki MIA şampiyonluğu kazandı, yoksa Lebron'un tepkisi çok sert olabilirdi.

Bu sezonu 7 ribaund ortalaması ile bitirdi Bosh. Yanında çok iyi ribaund alan bir pivot olsa kabul edilebilir bir rakam olmasına rağmen Bosh, Miami gibi 5 numaradan verim alamayan bir takımda oynuyor. Üst paragrafta bahsettiğim üzere Lebron faktörü işin içine girince Bosh'un hataları yine fazla hissedilmiyor.
Her ne kadar Chris Bosh'u sağlam bir pivot karşılığında takaslamak mantıklı görünsede yeni gelecek oyuncunun adapte sorunu yaşama olasılığı, zaten çok fazla bireysel hücum gücünün bulunduğu takımda bireysel oynama isteği vs. işin içine girdiği zaman bu olay tamamen Rus Ruleti'ne dönüyor.


Bosh Çok Bozdu

Bosh Raptors yıllarında ilk iki sezonu hariç 22 sayı ortalamasının altına hiç düşmedi. Yaklaşık 10 ribaund ortalaması ile oynaması da cabası. Eski günlerinden şimdiye kalan az sayıdaki olumlu şeyden birisi orta mesafe şutu sanırım. Bosh'un kötü oyununu takım arkadaşlarına bağlayabilirsiniz. Wade ve Lebron'un fazla top kullanması sebebiyle artık takım oyuncusu haline dönüştüğünü söyleyebilirsiniz. Bende size 2013 All-Star istatistiklerini yazarak cevap vereceğim ; 3 tane Airball şut, 2 tane kendi bacak arasından crossover ve bunların yanında sadece 4 sayı.

Bu kadar istatistik yazdım, örnekler verdim. Fakat bunların hiçbirisi Chris Bosh gibi oyuncuyu bir anda silemez. Kuşkusuz halen NBA'in elit oyuncuları arasında yer alıyor. Ancak Miami'nin three-peat gibi bir amacı varsa düzgün bir takas ile Bosh'ı göndermesi taraftarıyım. Bu sene birçok takım sakatlık sorunları yaşadı. Bu kesinlikle MIA'nın ekmeğine yağ sürdü. Seneye Rondo, Rose, Westbrook gibi oyuncular döndüğü zaman işleri çok daha zor olacak. Seneye takasla gelen oyuncu sebebiyle büyük bir hayal kırıklığı yaşama ihtimali bir tarafta, Bosh'ın gittikçe düşen performansının Miami'yi bitirmesi bir tarafta. Terazinin iki tarafıda büyük riskler içeriyor. Seçim şansı yöneticilerin elinde..



Taflan Deniz
23.06.2013

13 Haziran, 2013

Carpe Diem!


*Carpe Diem : gününü gün etzamanın tadını çıkargünü yakalaanı yaşa ve ya günü yaşa gibi anlamlardaki özdeyiş.

"Yaptığım hiçbir şey için pişman değilim, tüm öfkem yapamadıklarıma." diye bir söz okumuştum bir, iki yıl önce. O zaman bana bu denli anlamlı gelmeyen bu söz, şu an yaşamın sırrı bulunmuş gibi heyecanlandırıyor beni.

Bütün insanlar hayatları boyunca hatalar yaparlar, bu değişmeyen bir kuraldır. Hayattaki amaç ise o hataları tekrarlamadan yaşamaya çalışmaktır. Bir düşünürün söylediğine göre ise, "Silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır."
Bu sanatı işlerken, kaleminizi çok bastırırsanız muhtemelen geri dönülmez hatalar yapacaksınızdır. Çoğu zaman kendine güveni fazla taşan insanların tercih ettiği bir yoldur.
Eğer kaleminizi bastırmadan çizmeye çalışırsanız, aslında hayatın içinde olmadığınızı fark edeceksinizdir. Mutluluk, üzüntü, heyecan gibi hiçbir duyguyu yaşamadan zavallı bir şekilde yaşamınızı sürdüreceksiniz. Bu yöntemi uygulayan kişiler kendine güveni olmayan insanlardır.
Nietzsche'nin bu konu ile ilgili beğendiğim bir sözü var: "Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.."
İki uç noktayı eledik ancak hiç kimse tüm hayatını tam orta sertlikte geçiremez. Bazen biraz sert, bazen biraz yumuşak şekilde yaşamak gerekir. Tabi ki hatalar yapacağız. Önemli olan bunlardan gerekli dersleri çıkarabilmektir.
Yanlış anlamayın beni, her hatanın ardından kendinize olan güveninizi yavaş yavaş kaybedin demiyorum. Kalemi elinize aldığınız her zaman kendinize "bu sefer olacak" diyebilmeniz ve daha güçlü bir şekilde denemeniz yeterlidir.
"Hayat bizi birçok defa düşürmeye çalışır, önemli olan kalkacak gücü bulmaktır."

Bu yazıyı yazma sebebime gelirsek, beni derinden etkileyen bir olay üzerine kafamda kurgulamaya başladım. Bugün de elime kalemi aldım..


Geçtiğimiz hafta Slovenya'daydım. Hayatımda ilk defa "aşk" ve ya ona çok benzeyen bir duygu yaşadım. Bu duyguların sahibi olan kız arkadaşıma, sevgilisi olduğu için 'seni seviyorum' diyemedim. Sadece 'seni özleyeceğim' demekle yetindim. Ertesi gün hissettiklerimi söyleyecek cesaretimi toplamış okula doğru yürürken buldum kendimi, ev arkadaşına nerede olduğunu sorduğumda çoktan ülkesine doğru yola çıktığını öğreniyorum. Başımı aşağıya doğru indiriyorum, tüm insanların hayatları boyunca sayısız defa yaşadığı çaresizlik duygusu tüm bedenimi kaplıyor. Öfkem, üzüntüm kızdan kötü bir cevap almış olmama değil. Hissettiklerimi söyleyecek şansım varken söyleyemediğim için. Ev arkadaşı şaşkınlıkla ellerini ağzına götürüp, "sen ondan hoşlanıyordun!" diyor. Hiçbir şey söylemeden geri dönüp, arkama bir kere bile bakmadan beni bekleyen servise biniyorum. Aynı birgün önce ona sevdiğimi söyleme fırsatını kaçırdığım kıza yaptığım gibi, yine pişman oluyorum.

Taflan Deniz
13.06.2013

01 Haziran, 2013

La Rage! (Halkın İsyanı)

"Birikmişlik" olarak tanımlayabileceğimiz olaylar yaşandı dün, bugün de yaşanmaya devam ediyor. Olayın sadece ağaç mevzusu olmadığı zaten ortadaydı ancak bu olay bize bir şey öğretti ki sorun hangi partiye oy verdiğimiz, hangi ırka mensup olduğumuz, hangi takımı tuttuğumuz değildi. Kelimenin tam anlamıyla "diktatör" birisinin yaptıklarına halkın baş kaldırısıydı. Ve belki de güneş uzun zamandan sonra ilk defa özgürlük için 1 Haziran 2013 tarihinde doğdu.

Halk Otobüsü şoförü bir amcamız panzerin gelmesine engel olmak için işini riske atarak yolu boydan boya otobüsle kapatıyor. Adı üstünde "Halk" Otobüsü, "Hükümet" Otobüsü değil. 

Dün ilk defa sosyal medya da olsun, çatışma yerlerinde olsun tam bir "halk" vardı. "Halkın isyanı!"

"All cops are bastard." diye bir argümanımız var. Doğruluğu su götürmeyen bir gerçek. "İnsanlar polis olamaz, polis olanlar zaten insan olamaz." diyor bir düşünür. Dün kaç tane gencin yaralanmasına/ölmesine sebep oldular ancak bunun için pişmanlık duyan bir tanesi var mıdır acaba? Biber gazını artık bahçesindeki çiçekleri sularcasına rahatça sıkan bu yaratıkların, evde kendi çocukları yok mudur merak ediyorum. Sen o gaz bombasını metro istasyonlarına atarsın ve bebeklerin canına kast edersin ancak senin ailene bir şey olduğu zaman ortalığı yıkmasını iyi bilirsin? Sen nasıl bir canlısın bilinmez ama bir şeye bu kadar kölelik edecek kadar düştüğüne göre, taraftarların yaptığı "Copunu bırak, kaskını çıkar adam kimmiş görelim." sözlerine biber gazıyla karşılık verirsin. Çünkü sen adam değilsin!
"Benim abim de polis, eğer böyle şeyler yapıyorsa onun da anasını seveyim*" diyor bir forum yazarı. Bir halk ancak bu kadar tek yürek olabilirdi zaten.

Medyanın bütün olaylar hiç yaşanmamış gibi davranması ayrı bir sorun. Daha birkaç ay önce aynı insanlar "Basın özgürlüğü" diye savaşıyordu. Fakat uğruna savaştıkları basın, diktatörlerin kölesi haline geldiği için hiçbir işe yaramadılar. Tüm dünya Taksim'de yaşanan olayları naklen yayarken, bizim kanallarımız dizilerinden vazgeçemediler.
Dün akşam yaşanan olayları izleyen herkes tarihe tanıklık etmiştir. Teşekkürler İnci Sözlük, teşekkürler Çarşı, teşekkürler 12 Numara, teşekkürler ultrAslan, teşekkürler Red-hack, teşekkürler Anonymous, teşekkürler tüm sanatçılara, teşekkürler "anarşist" olarak adlandırılan savaşçılara.
Direnişin marşı da Duman'dan geldi ; Eyvallah Duman, Eyvallah!
http://www.youtube.com/watch?v=UHnv6tGmIGI&feature=share


"..insanız dedik hala vazgeçer miyim söyle bana.."
-Duman (Eyvallah)

Taflan Deniz
01.06.2013