26 Temmuz, 2013

Terbiyemize Uygundur Hocam!

#direnhamile
"Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir."
-
"Hamile kadından bile tahrik olacak kadar düştüm" demek yerine böyle cümlelerin kurulmasına artık tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının alışmış olması gerekmektedir.

 Elimden geldiğince yazılarıma din işlerini sokmamaya çalışırım. Fakat ülkemiz tamamen din ile insanları gütmek üzerine bir politika kullandığı için değinmeden edemeyeceğim. Her cümlesinin sonunu "Maşallah, İnşallah, Bismillah" ile bitiren bu insanlar, cinsel açlıkta hat seviyede bulunmaktadırlar. Nefsine hakim olamayan insanların kadınları zorla kapatmasından bu durumun hiçbir farkı yoktur. Kendi isteği ile kapanan kadınlara sözüm yok tabi ki, o bambaşka bir konu.

Hamilelik gibi, belki de dünyada ki en mucizevi şeyi bu şekilde kısıtlamaya kalkmak kimin haddinedir? Çünkü "seni leylekler mi getirdi" diye sorarlar adama. Hamilelik sırasında karnın şişmesi kadar normal bir durum olamaz. Eğer hayatı boyunca bir kerecik kafasını dini kitaplardan kaldırıp biyoloji okumuş olsaydı, bu kadar mucizevi bir olayı "terbiyesizlik" olarak nitelemezdi. Eğer hamileliği davul çalarak ilan etmek terbiyesine aykırı ise, terbiyesine uygun olan şeyler nelerdir çok merak ediyorum. Dokuz yaşındaki kız ile evlenmek, ondört yaşındaki genç kıza sırayla tecavüz etmek? Evet, işte bunlar bizim terbiyemize uygundur hocam!

Yazarları, sanatçıları "hamile kadın sokağa çıkmalı mı?" konusunda tartışan bir ülke düşünebiliyor musunuz? Ne yapalım, hamile kadınları evlere mi hapsedelim?
"Bunun adı terbiyesizliktir" diyor ya, işte asıl terbiyesizlik budur. Kimse başkasının özgürlüğüne karışamaz. Özellikle bu kişi hiçbir baltaya sap olamamış, din ticareti yapan birisi ise.

Artık kadın vücudunu rahat bırakın, yeteri kadar kullandınız. Kızlarını, eşlerini öldüren kocaların haberlerini hergün televizyonlarda görüyoruz. Olaylardaki katiller babalar, kocalar değil aslında. Asıl katiller bu gazı veren, kadını cinsel obje olarak gören din tüccarlarıdır.
Kızı açık mı giyinmiş? Bum! Karısının göbeği mi gözükmüş? Pat! Evet, işte bunlar bizim terbiyemize uygundur hocam!
Kadınlara karşı böyle cümleler kullanmaya cürret etmek kolay değildir. Cennette satılacak arsa mı kalmadı dünyaya bulaşmaya başladınız?


"Tanrı her yere yetişemiyordu ve bu yüzden anneleri yarattı." 
— Rudyard Kipling

Taflan Deniz
26.07.2013

24 Temmuz, 2013

Sekiz Sezonda Devr-i Alem

Ekip sağlam.
Sanırım bende çocukken sorulan "büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna aklına cazip gelen mesleği söyleyenlerdendim. Hep doktor derdim. Fakat doktorluğun benim için gerçek anlamıyla şaşmaz bir hedef haline gelmesini tamamıyla House MD dizisine borçluyum. Teşekkürler Hugh Laurie!
Tüm insanların ilham aldığı kişiler, kitaplar, filmler vardır. Vivaldi'den Dört Mevsim'i dinleyen birisi hayatını müzik hedefiyle yönlendirebilir. Ya da okuduğu bir kitap sebebiyle yazar olmaya karar verebilir. House MD'yi izleyen birisi ise azıcık ilgisi bile varsa doktor olmaya karar verir.
Diziyi bitireli altı-yedi ay kadar oluyor. Bu yedi aylık süreçte sürekli geri dönüp eski bölümleri izlerim. "Seni neden bu kadar etkiledi?" sorusunun cevabını yazarken bulacağımı umuyorum, haydi başlayalım.

Hugh Laurie Faktörü


Ana karakterimiz House'u, Hugh Laurie'den başkası oynasaydı bende bu kadar etki yaratır mıydı bilmiyorum. House karakteri gerçekten çok sağlam bir karakterdi, aynı Dexter karakteri gibi. Bu karakterler o kadar ince işlenmişti ki dizinin tüm oyuncu kadrosu değişse ve sadece ana karakterlerin oyuncuları kalsa dizi yine de ayakta kalabilirdi.
Hugh Laurie bu rol ile o kadar bütünleşmişti ki kendisininde belirttiği üzere ; "House'a o kadar alıştım ki başka rolleri oynarken topallıyorum."

Çeşitli insanlar bir şeyleri başarmak için doğmuşlardır. Örneğin Neil Armstrong Ay'a çıkmak için doğmuştur, bu işi ondan önce kimse yapamamıştır. Hugh Laurie ise House karakterini canlandırmak için doğmuştur. House karakteri ise doktor olmak için.
"İdol" diye bir kelime vardır bilirsiniz. "Örnek alınan, en çok hayranlık duyulan kimse" diye de sözlük tanımı yapılmıştır. Benim idollerim ise House ve Che sanırım. İkisinin de doktor olduğu düşünülürse bana doktor olmaktan başka şans kalmadı anlayacağınız üzere. Bazen düşünüyorum doktorluk dışında ne iş yapabilirim ileride diye. Çocukluktan beri kendimi o denli eğitmişim ki tıp alanında, aklıma sonuç gelmiyor doktorluktan başka.


Karakteristik Özellikler

House MD çok sağlam bir oyuncu ekibine sahipti. Lisa Edelstein (Cuddy), Omar Epps (Foreman), Robert Sean Leonard (Wilson) ve daha birçok oyuncusu ile kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahipti. Bu oyuncular rollerinin karakteristik özelliklerini harika bir şekilde yansıttılar. Hugh Laurie'ye daha çok değinmeme gerek yoktur diye düşünüyorum. Ukala, kibirli, hastalıklı, mutsuz ve zeki bir doktoru ancak bu kadar güzel yansıtabilirdi. En başta yazdığım üzere teşekkürler Hugh Laurie!
Karakterlerin özelliklerinin iyi yansıtılması son sezon için büyük bir sorun ortaya çıkardı. 8. Sezonda diziden ayrılan Lisa'nın karakteri Cuddy dizide büyük bir yer kaplıyordu. Bunu ayrıldığı zaman anladık. Onun yerine diziye eklenen (daha doğrusu eklenmeye çalışılan) Park karakteri tam anlamıyla mantıksızlık abidesiydi. Bunun farkında varan senaristler Park'ın özel yaşamına girmeye çalıştılar ancak olmadı. Park karakteri House MD dizisinin az sayıdaki eksi noktası olarak kayıtlara geçti. En üstteki fotoğraftaki oyuncuları çıkartın geriye bir şey kalmıyor zaten.

Kestik!

Diziyi izleyen herkesin farkına vardığı bir şey vardır. House sinirli, hastalıklı ve bencil birisi gibi görünse de hastaları söz konusu olduğu zaman onun için kuralların hiçbir önemi kalmaz. Kendi düşüncesine göre, hayatlar söz konusu ise kurtarıcı kuralın kendisidir. Kimseye güvenmeyen bir karakteri olan House'un hemen her bölüm bu şekilde yaşamasını haklı çıkaran sebepleri vardır. "Herkes yalan söyler" hayatının kilit cümlesidir. Bu yüzden hastaları ile mecbur kalmadığı sürece yüz yüze konuşmaz. 
Sanırım House benim için bir idolden de fazlası. Belki de olmak istediğim, hayranlık duyduğum kişiden ziyade gelecekteki beni görmüşümdür House'un içinde. Sabah kalp krizi, öğlen beyin sarsıntısı geçirdiği halde hastayı kurtarmaya çalışan birisidir House. "İşte ben buyum!" dememi sağlayan karakterdir. Yaşıtlarım samanlıkta iğne ararcasına kendilerine bir kişilik arayadursunlar ben kendi kişiliğimi buldum bile.
"Kestik!" diye bir ses yankılanıyor son defa House MD setinde, tarih 22 Mayıs 2012, Salı. Herkes yaptıkları büyük işi alkışlıyor. Sonra oyuncular yuvarlak bir masa etrafında toplanıp oynadıkları bölüm sayılarını söylüyorlar. Sıra Hugh Laurie'ye geliyor, bittiği için her zaman olduğundan da huysuz bir ifadeyle ; "Dr. Gregory House, 177 Bölüm."

Taflan Deniz
24.07.2013

10 Temmuz, 2013

Kitap Değerlendirmesi : Hayvan Çiftliği


“Bütün kitaplar eşittir, ama bazı kitaplar öbürlerinden daha eşittir.”

-Celal Üster

“Hayvan Çiftliği” kitabını elime aldım, iki saat sonra bitmişti. Bol bol not almaya çalıştım, o kadar doğru noktalara değinilmiş ki hangisinden anlatmaya başlayayım emin değilim. Bir saatlik ön araştırma, iki saatlik okuma, bir saatlik yazı tasarlama sonucu saat 22:10’da yazmaya başlıyorum. Sivrisinekler izin verirse tabii..

Kitaptaki rol dağılımını günümüze uyarlayalım, geleceği ne güzel görmüşsün sen George Orwell! Yüz yıl önceden bunları görme sebebi kahin olması değildir. İnsanların/politikacıların yani tiyatro sahnesindeki oyuncuların değişebileceği ancak sistemin yani rollerin her zaman sabit kalacağı gerçeği gözleri önüne serilmiştir.

Seçmenler = Koyun.
Polismın = Köpek.
Günümüz Parti Başkanları = Napoleon. (Stalin Göndermesi)
Aydın Düşünceliler = Snowball.
Sistem Adamı (Asgari Ücretle Çalışan İşçi) = Boxer.
Hükümet Yandaşı (Melih Gökçek Türevleri) = Squealer.
Milletvekilleri = Domuzlar.
Gezmiş ve Arkadaşları = Dört İdam Edilen Domuz.
Sanatçılar = Benjamin.

Yakın tarihte yaşanan Gezi Parkı Direnişi, tavukların hükümete karşı olan direnişine benzetilebilir. Ambargo koyulduğu için açlıktan ölen/öldürülen tavukların ölüm sebebinin “hastalık” olarak lanse edilmesi “baş örtülü bacılarıma saldırdılar, cami’ye ayakkabıyla girdiler” sözleri ardından yapılan sert müdahalelere benzerdir.

Bu kış örneklerine çokça rastladığımız ilgili/ilgisiz her türlü olayın faili olarak Terör Örgütü’nün gösterilmesi ile kitapta yaşanan her türlü olayda aradan yıllar geçmesine rağmen suçun Snowball’a atılması arasında fark yoktur.

Bildiğiniz gibi ekonomik, manevi açıdan ülkece yerlerde durumdayız. Ancak hükümetten sürekli %200 geliştik, çok daha iyi para geliyor, hatta IMF bize borçlandı yalanları geliyor. Aynı yılan dilli, kurnaz Squealer’in yaptığı gibi. Günümüzde buna birçok örnek verilebilir, selam olsun Faiz Lobisi Savaşçılarına!
Yukarıda yaptığımız rol dağılımında en iyi uyan rolü polis oynamaktadır. Günümüz polisleri kelime anlamı ile “köpek” olduklarından dolayı, her zaman güçlü olanın koruyucusu durumundadır. Çiftlikten ayrılalı üç yıl olmasına rağmen Snowball’un arkasından belgeler bulmaları ise suratımda gülümse uyandırmadı değil. Nedense çok tanıdık geldi.

Çalışmaktan bir an olsun vazgeçmeyen işçimiz Boxer ise en hüzünlü sona sahipti muhtemelen. Yel Değirmeni’ne en büyük yardımı yapan Boxer sonunda hastaneye diye kasaba gönderiliyordu. Yakın arkadaşı Benjamin ise bu olayları anlayan tek kişiydi muhtemelen. Sistem adamı değildi ancak sisteme karşı saldıran biriside değildi. Tam bir sanatçı gibi yaşadı.

Yazının final kısmına, kitabın final sahnesinden bir alıntı yapalım ;
“İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzüne ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor, ama birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.”

Çok ilerledik (!). İş çalmaya, kurnazlığa, onursuzluğa geldiğinde gerçekten çok ilerledik. Peki ya sonradan unutulan “Yedi Kural” gibi, bizde mi kurallarımızı unuttuk? Domuzlara mı dönmeye başladık, yoksa domuzlardan mı dönüşmeye başladık? Ne fark eder. Yanlış yolda olduğumuz sürece hızımızın bir önemi kalmadı.

Taflan Deniz
10.07.2013